StatCounter

##################################################### #####################################################

17 Mart 2010 Çarşamba

Makale: İnsan Tarafından Kırpmak / Müge Cantekin, Yönetim Danışmanı & Eğitmen

Mayo insan ilişkileri yaklaşımında şöyle diyordu: "Bir şirketin içerisinde en önemli birim insandır ve insan sadece bulunduğu ortamdan değil, çevreden ve içinde yaşadığı toplumdan da etkilenir." Mayo'nun ve takipçilerinin bu yaklaşımı daha sonraki zaman dilimlerinde insanların sahip oldukları değerlerin ve isteklerin kullanılması (bireyin ihtiyaç ve geleceğinden çok şirketi merkeze almak niyeti) yoluyla, onları birer 'verimlilik makinesi' haline getirdiği yönünde eleştirilecekti. Ne var ki bu eleştiriler doğrultusunda daha da ileri gidenler, aslında bir anlamda Mayo'nun sadece teknik verimliliğe odaklanan ve insanı yok sayan Taylor'dan farkı olmadığını söylüyorlardı. Çünkü amaç şirket verimliliği olduğu noktada her iki yolda da insan araç haline geliyordu. Araç üstünde oynanan her türlü oyun sonuçta onun insan tarafından biraz daha kırpmak anlamına geliyordu. Kırpan da kırpılan da insan. Tuhaf bir paradoks…

Merkezden yayılan bir etkiyle bugün şirketler Türkiye'nin dört bir yanında türlü çeşit faaliyetlerle ile çalışanların iletişimlerini ve motivasyonlarını arttırmaya çalışıyorlar. Amaç elbette ki verimliliği arttırmak. Mutlu insan, mutlu ortam, şevk, az hata, çok iş ve verim…Bunlar elele vermiş bir dairenin etrafında dönüyorlar. Patron şirketlerinde patronun derdi, diğerinde CEO'nun derdi, sanayi bölgesinde küçük bir aile şirketinde ailenin derdi bu… "Bu daireden bir tane de biz şirketimize istiyoruuuz!" Baksanıza daire çok iş diyor, çok iş çok para, mutlu insan…Başlangıçta her şey çok iyi görünüyor. Sonra daire yuvarlanıyor, yuvarlandıkça ve kendi haline bırakıldıkça aşınmaya başlıyor. Aşındıkça daire içinde anlam kayıpları başlıyor. İster istemez sonunda meta ile mutluluk ölçmeye ve vermeye odaklanınca ne yapmak zorunda kalıyoruz? Biraz görmemeye, biraz hissetmemeye, biraz konuşmamaya başlıyoruz. İşte o zaman galiba, biraz insan tarafından kırpıyoruz. İş yaşamının küçük bir kesiti bu… Buradan sonraki kısım "O zaman ne yapabiliriz?" diyenler için.

O zaman ne yapabiliriz diyenler için…

Not: Bahsettiğimiz paradoksta kırpan taraf da insan olmasaydı, sadece, "İnsan tarafından kırpmaktan vazgeçelim" demek yeterli olacaktı. Ah şu paradokslar…
Her düzeyden yöneticilerin olduğu bir grup ile yaptığımız eğitimin ilk saatlerinde, yöneticilerden biriyle aramızda geçen diyalogu hatırlıyorum.

Yönetici: Çalışanlarım daha verimli ve hızlı çalışsınlar istiyorum. Birbirleri ile daha iyi iletişimleri olsun; bilgi kaçırmasınlar. Düzgün bir imaja sahip enerjik 'tipler' olsunlar. Hem zaten bunlar çalışan, ay sonunda aldıkları paranın hakkını versinler.

Müge: Kimlerle çalışıyorsunuz?

Yönetici: Bunlar zehir gibi mühendisler, hanımefendi

Müge: Bu kişiler size göre nasıl insanlar?

Yönetici: İşte yaşları 25-35 arası, yarısından fazlası erkek çalışanlar

Müge: Yani biraz daha açık olmak gerekirse, sizce bu kişilerin karakterleri nasıl?

Yönetici: Aman hocam sen de nasıl olacak? Mühendis işte, bildiğin mühendis.

Çalışma arkadaşları, müşteriler, patronlar, liderler, yöneticiler, sekreterler, mühendisler… İnsanlar…

İnsanlarla çalışıyoruz, her biri farklı yaratılış, karakter ve başka açılara konumlanmış. Önce bunu hatırlamak gerekli belki de:

İnsan tarafından kırpmadan önce, insan olarak eş düzeyde olduğunun farkına varmak.

Saniyede değişir bakış açısı. Bir gülümseme, bir merhaba, bir çatık kaş, bir yan bakış, bir güzel bazen de bir kötü söz, bir küçük an. Saniyede değişir dünya. İş yerinizde üzerinde çalıştığınız bin bir emek ile türlü çeşit destek ile ilmek ilmek ördüğünüz bilgi sisteminiz saniyede olumsuza eğimli bir perspektif değişimi ile kesintiye uğrar. Kırpılan insan kırpmaya başlar sistemden. Bunu anlamanın ve önlemenin en iyi yolu:

Doğru perspektifte olmak ve buna davet etmek.

Tek taraflı bir 'empati aldatmacası' değil, tam olarak anlamaya yönelik bir iletişim süreci asıl verimliliği getirecektir. Anlaşılma ve anlama telaşı içinde olan her çalışan için böylesi bir yük paylaşımı, sağlam ilişki temelleri atmak adına fayda sağlayacaktır. Sadece söylenenleri değil, söylenmeyenleri de dinlemek, anlamak ve bunu göstermek… Ancak böyle anlıyor insanoğlu, önemsendiğini ve var olduğunu.

Anlamaya çalışmak, buna zaman ayırmak: sen varsın demek.

Şirket iletişim tonumuz,rengimiz ve sıklığımız iki H'yi etkiliyor. Hız ve huzur. İnsan tarafından kırpmaya başladığımızda, yalnız başına kalan çalışan (hele ki yeni işe başlayan birisiyse) kendi yargılarıyla başbaşa, bazen gerçekten çok farklı bir dünya yaratmaya başlıyor. İş yerinde çalışanların birbirlerine mesafeleri arttıkça, kendilerine olan mesafeleri azalıyor. O zaman tilkininkine benziyor çıkarımları.

Tilki'nin biri ormana dalmış. Meğer, bu ormanda ağacın üzerinde asılı bir davul varmış. Rüzgar estikçe, ağacın dalları davula çarpıyor ve korkunç bir ses çıkarıyormuş. Tilki bu sesin geldiği yöne doğru gidince orada iri yarı bir şey görmüş. Gördüğü iri şeyin, içi et ve yağ dolu bir kap olduğunu sanmış. Aç gözlü tilki, davulu eline almış ve onu parçalayıncaya kadar uğraşmış. Parçaladıktan sonra davulun içinin boş olduğunu görüp kendi kendine: "Anlaşılan en yüksek sesli ve en iri gövdeli olanlar, içi boş olan şeylermiş."der. (Kelile ve Dimne'den alıntı)

Eksik bilgilerden, diyalogsuzluktan kaynaklanan yanlış algılamalar hem hızımızı kesiyor hem de huzuru bozuyor.

Konuşmak, sadece konuşmak için zaman ayırmak; insan tarafından kırpmadan. Sürekli, rengi rengine, tonu tonuna, dengi dengine, dingince…

Ve İNSAN TARAFINDAN KIRPMADAN…

Müge Cantekin

Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun olduktan sonra İngiltere University of Northampton'da işletme dalında yüksek lisansını tamamladı. İş yaşamına İzgörenAkın'da eğitmen ve yönetici olarak başladı. Bu dönemde pek çok kurum ve kuruluşta eğitimler verdi ve danışmanlık projelerinde çalıştı. 2003 yılında Birleşmiş Milletler'in bir kolu olan Uluslararası Çalışma Örgütü'nde (ILO) çalışmaya başladı. Bu süre AB fonlarıyla gerçekleştirilen Türkiye Tekstil Sektörü İşçi- İşveren İlişkileri ve Sosyal Denetleme projelerinde eğitmen ve danışman olarak görev aldı. 2005 yılında kariyerine serbest danışman ve eğitmen olarak devam etme kararı aldı ve Adler International Learning koçluk eğitimlerini tamamladıktan sonra yönetici koçluğu alanında da çalışmaya başladı. Bugüne kadar sektörünün öncü pek çok kurum ve kuruluşuna yönetim ve kişisel gelişim alanında eğitimler verdi. Müge Cantekin halen eğitmen, danışman ve yönetici koçu kimlikleriyle kurum ve kişilerin gelişimine destek vermeye çalışmaktadır. Bu yolculukta alan tecrübe ve bilgisine ek olarak bilimin de desteğini almak ve yaymak amacıyla Başkent Üniversitesi'nde yönetim ve organizasyon alanında doktora programına devam etmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder