StatCounter

##################################################### #####################################################

19 Ocak 2010 Salı

YENİ BİR YILA GİRERKEN… DEĞİŞİM

“Şimdi yeni şeyler söylemek lâzım.” MEVLANA
Bir yılı bitirip yeni bir yıla başlıyoruz. İnsanların yapay olarak kurguladıkları bir bölümleme olsa da yeni bir yıla girmek tüm dünyanın paylaştığı değişim dönemi. Aslında hayat aynı şekilde akıp giderken sanki biten ve yeniden başlayan bir şeyler varmış gibi bir algıya sahibiz. Takvimlerin değişmesiyle yeni umut ve beklentilerle bir gecede değişim yaşıyoruz.
Değişim kavramını son yıllarda gittikçe daha fazla duyar olduk. “Değişim kaçınılmazdır”, “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” gibi söylemler her fırsatta önümüze çıkıyor.

1947de, doğum gününde yapılan bir söyleşide Gandi’ye doğum günü ile ilgili bir söyleyeceği olup olmadığını sorarlar. Gandi, soru dolu bakışlarla “Size bugün doğum günüm olduğunu kim söyledi? Her gün benim doğum günüm. Her gün hepimizin doğum günü. Her gün yeni bir hayata başlıyoruz; bu nedenle her gün doğum günümüz!” diye cevap verir.

Gerçekten de embriyo olarak ana rahmine düştükten son nefesimiz verdiğimiz ana kadar her an değişiyoruz. Birkaç örnek vermek gerekirse mide zarımız 5 günde bir, iskeletimiz 3 ayda bir, DNA’mız 6 haftada bir değişime uğruyor. Bir yılın sonunda neredeyse bedenimizin %98’i yenileniyor, değişime uğruyor. Bebeğin her attığı adımda beynindeki nöron bağlantıları değişiyor. Her yediğimiz lokma metabolizmamızı, elektrolit dengemizi, kas yağ oranımız değiştiriyor. Algıladığımız her stres bağışıklık sistemimizi değişime uğratıyor. Duygu halimizdeki iniş çıkışlar taşıyıcı moleküllerle bedenimizin her yerine ulaşarak her bir hücremizde cereyan eden temel kimyasal aktiviteyi değiştiriyor.

Örnekler çoğaltılabilir. Bu tür değişimlere evrimsel değişim diyoruz. İnsanın uyum becerisinden kaynaklanan bu durum biz farkında olsak da olmasak da gerçekleşiyor.

Bir de devrimsel değişim var. Çoğu kez aniden, kontrolümüz dışında ve hayatımızı alt üst eden zorlayıcı değişimler, hatta krizler de diyebiliriz. Bizi etkileyen deprem, sel gibi doğa olayları, bedenimizde, işimizde ya da maddi durumumuzda yaşadığımız bir kayıp ya da sevdiklerimizden ayrılmak buna örnek gösterilebilir.

Ama asıl vurgulamak istediğim üçüncü bir tür değişim var: Sistematik değişim. Bilerek, isteyerek, irade ederek gerçekleştirmeye çalıştığımız değişim. Bunun için kendimizi çok iyi tanımalıyız. Nerede duruyoruz, güçlü yanlarımız ne, hangi yönlerimizi değiştirmeliyiz, törpülemeliyiz, geliştirmeliyiz iyi tahlil etmeliyiz. Sonra ne yöne gitmek istediğimize, hangi yoldan gitmek istediğimize karar vermeliyiz. Tabii bunlar için bilinçli bir çaba gerekiyor. İnsanın önemli bir özelliği var, haz peşinde koşması. Rahatımızın kaçmasından, alışkanlıklarımızın dışına çıkmaktan ödümüz kopar. Koçluk çalışması yaptığımız birçok kişi hem değişmek istediklerini söyler hem de günlük koşturma içerisinde alışkanlıklarından vazgeçemezler.

Bilinçli, sistematik değişim için önce çok istemek gerekir. İstemek için de bir nedeniniz olmalıdır. Bir hikayede, köpeğin biri kapı önündeki tahtanın üstünde yatmış, inlermiş. Sahibine sormuşlar “Bu köpek niye inliyor?” diye. “Tahtada çiviler var, onlar batıyor da ondan” demiş. “Peki niye kalkıp gitmiyor?” demişler. “Ee.. çiviler yeterince sivri değil de ondan” demiş. Kıssadan hisse, değişmek için istemek; istemek için de mevcut durumdan rahatsız olacak kadar bir itkiye sahip olmak gerekiyor.

Daha çok batılıların adeti olan, “yeni yıl kararları” adını verdikleri uygulama hep hoşuma gitmiştir. Yeni yıla girerken yaşamı bir gözden geçirip, muhasebesini yapmak; gelen senede neleri değiştireceğini planlamak, yazmak, hatta bunu yakın çevreye beyan etmek bilinçli ve sistematik bir değişim için irade göstermektir.

Herkese çivilerin çok sivri olmayacağı yeni bir yıl diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder