StatCounter

##################################################### #####################################################

11 Haziran 2010 Cuma

ADAYI NASIL BİLİRSİNİZ?

Mükemmel iş var mıdır? Çoğumuzun bu soruya yanıtı “Kişiye göre değişir,” olacaktır. Aslında doğrudur da, mükemmel iş tanımı profesyonel kişiliklerimize göre değişecektir. Sosyal yaşamımızda arkadaşlarımızın, ailemizin ve yakınlarımızın tanıdığı “biz”in yanında bir de iş yerindeki kişiliklerimiz vardır. Profesyonel yaşamda sergilediğimiz kişisel özellikler, o güne kadarki deneyimlerimizle şekillenen değerlerimiz, yargılarımız, inançlarımız, belirli durumlarda vereceğimiz tepkiler, alışkanlık ve yeteneklerimizde kendini gösterir. Bazılarımız her gün yeni insanlarla görüşüp onların sorunlarına çözüm bulmayı severken, bazılarımız sahne arkasında kalmayı tercih eder. Kimisi önceden belirlenen kuralları adım adım takip ederken kimisi sürekli yenilik peşinde koşar. A’ya adrenalini yüksek rekabet ortamları çekici gelirken, B sürprizsiz, huzurlu bir ofis yaşamı arar. Bu özelliklerimizle birebir örtüşen bir iş, bizim için “mükemmel iş” olabilir.

Ne yazık ki birçok insan mükemmeli aramaktan vazgeçer, ilk bulduğu işe sımsıkı tutunur. Ofise girdiği ilk günden etrafındaki herkesin farklı olduğunu görünce canı sıkılır, kendine güveni azalır, hatanın kendisinde olduğunu düşünür. Asıl hatayı o zaman yapar ve değişmeye çalışır. İçe dönük bir kişiliği vardır örneğin, ama hasbelkader müşteri temsilcisi olmuştur. Yıprandıkça yıpranır, iletişim konusundaki yetersizliği dev bir aynada yüzüne vuruldukça vurulur. Kendisini başarısız hisseder, oyundan çekilmekle mücadele etmek arasında gidip gelir. Belki de başka bir yerde olması gerektiği nedense hiç aklına gelmez. Kısacası kişi bazen kendini unutur. Nasıl olduğundan çok nasıl olması gerektiğine odaklanır. Kendisi için mükemmel işi aramak yerine iş yerinin beklentilerine uygun “mükemmel çalışan” olmaya uğraşır. Bazıları baştan kaybederken bazıları biraz daha şanslıdır, zamanla değişir ve standartları yakalar. Ama onlar da niteliklerine uygun bir işte gösterecekleri üstün performanstan ve duyacakları mutluluktan habersiz, vasat çalışanlar olarak işlerine devam eder.

Kişileri iş görüşmelerinde tanımak ve birkaç saatlik soru-yanıt sonucunda en doğru adayı seçebilmek kolay değildir. Görüşmeciler ne kadar becerikliyse, adaylar da o kadar hazırlıklıdır. Bu yüzden de birçok firma, görüşmenin son aşamalarında kişilik testlerini kullanır. Bu, birçok aday için sıkıntı verici bir durumdur, çünkü bu testler kandırılamaz, hatta verilen yanıtların tutarsızlığı anında tespit edilebilir. Oysa aday, kişilik testini yalnızca firma için değil, kendisi için de bir fırsat olarak görmelidir. Kişilik testleri, adayın iyi ya da kötü biri olup olmadığını değil, söz konusu pozisyona uygun olup olmadığını gösterir. Böylece kişi, özellikleriyle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir pozisyonda çalışmaya başlamayacaktır.

İş görüşmelerinde sıkça sorulur: “Çalışma arkadaşlarınıza sorsak, bize sizi nasıl anlatırlar?” Bu, adayın profesyonel yaşamdaki kişiliğini, tutum ve davranışlarını anlamaya yönelik bir sorudur. Adayın bu soruya vereceği yanıtla görüşmeci, kişinin kendini nasıl gördüğü üzerine fikir sahibi olmayı amaçlar. İş bulma kaygısı olan kişi kendini ne kadar objektif tanımlayabilir? Zayıflıklarını, sevmediği özellikleri kendine bile itiraf edemezken, görüşmeciye nasıl ifade edebilir? Ama profesyonelce hazırlanmış bir test bunu size söyleyebilir.

Şimdi koltuklarımıza yaslanalım ve büyük binaların camdan duvarlarının ardına gizlenmiş bir kişiliğe biraz daha yakından bakalım. Karşımızda bir görüşmeci ve birbirinden habersiz iki kişi olsun. Birisi, satış müdürlüğü pozisyonu için görüşmeye gelen adayımız Yeşim Hanım, öbürü ise şu anki iş yerinden asistanı Özge.

“Yeşim Hanım, şimdi size birkaç soru soracağım. İçtenlikle yanıtlayacağınızdan eminim. Önceki iş yerinize gitsek, ekip arkadaşlarınıza sorsak, sizi nasıl anlatırlar?”

“Nasıl, anlayamadım?”

“O zaman biraz basitleştirelim. Örneğin sabah oldu, kalktınız, hazırlandınız ve ofise gittiniz. Ekibinizi nasıl karşılarsınız?”

“Elimde taze kahvem, hemen masamın başına geçerim. Sabah mahmurluğum hiç yoktur, günün her anı enerjim üst seviyededir. Eh, ne demişler, nasıl başlarsanız öyle gider. Bu enerji birlikte çalıştığım ekibe de yansır.”

“Özge Hanım, duyduğumuza göre ofisiniz sabahları Yeşim Hanım’ın dinamizmiyle canlanıyormuş.”

“Hiç güleceğim yoktu doğrusu, birisi size çok büyük bir şaka yapmış olmalı. Benim tanıdığım Yeşim Hanım sabah gelir, makineden kahvesini alır ve günaydınsız odasına geçer. Dinamizmden kastınız, bu rapor nerede kaldı, gibi hepimizi yerinden sıçratan sorularsa durum değişir tabii...”

“Peki Yeşim Hanım, diyelim ki bir kriz anındasınız. Üst üste gelen müşteri telefonları, şikayetler, bir yandan yetişmesi gereken sunumlar, önemli bir işi kaybetmenin eşiğine gelmişsiniz, herkes stresli ve gergin. Bir yönetici olarak böyle durumlarda ekibine nasıl davranırsınız?”

“Ekibimde kime sorsanız diyecektir ki, bu tür krizler benim soğukkanlı duruşum sayesinde kolaylıkla atlatılır. Her zaman bir ekip olduğumuzu hatırlatırım arkadaşlara, birbirimizden güç alarak aşamayacağımız sorun yoktur.”

“Müşterileri memnun etmek zordur, gün içinde mutlaka sinirlerin gerildiği durumlar oluyordur. Yeşim Hanım böyle durumlarda nasıl bir liderdir?”

“Şöyle söyleyeyim, yaz vakti olsa, klimalar çalışmasa, Yeşim Hanım’ın estirdiği soğuk hava hepimize yeter de artar bile. Bir sunumda hata çıksa işitmediğimiz azar kalmaz, müşteri şikayet edecek diye ödümüz kopar. Durum daha kötüyse, kimseye belli etmediğini sanır ama kapalı kapılar ardında sinirinden ağladığını da bilirim.”

“Yeşim Hanım, biliyorsunuz ki bir satış müdürünün sunum yetenekleri oldukça önemli. Topluluk önünde konuşmak sizi rahatsız eder mi?”

“Kesinlikle hayır, bugüne kadar birçok satış kongresinde seminerler verdim, birkaç televizyon programına da çıktım. Ayrıca yakın bir döneme kadar ofis içi eğitimleri de ben veriyordum.”

“Müdürünüz birçok seminer vermiş, kendisini izleme fırsatınız oldu mu?”

“Fırsatım vardı ama ne yalan söyleyeyim, sonuna kadar izleyemedim. Bence iki Yeşim Hanım var. Manzaralı odasında, masasının başında oturan Yeşim ve kürsüye çıkmış, nereye bakacağını bilemeyen, hem elleri hem sesi titreyen, kekeleyen Yeşim. Bu yaşta, bu konumda bir yöneticiden hiç beklenmeyecek bir güvensizlik...”

Emin olun, ofisteki beş kişiye daha sorsanız, beşi de Yeşim’i başka bir açıdan anlatacaktır. Yeşim kendisine göre dinamik bir lider, stres yönetiminde gayet başarılı, topluluk önünde şirketini rahatça temsil edebilen, ekibiyle son derece uyumlu bir yönetici. Oysa ekibindeki en az bir kişi bunun tam aksini düşünüyor. Belki adayın kendisi de aslında stres seviyesi daha düşük, sunum yapma sıklığı daha az, sakin bir yerde çalışmayı tercih eder, orada daha mutlu olurdu ama şartları belki şu anki iş yerinden çok daha iyi olan bir pozisyonu da kaçırmak istemiyor. İşte tam da bu nedenle, işe alım uzmanları en doğru kararı verebilmek için objektif bir değerlendirme aracına ihtiyaç duyuyor. Hele bir de adayların deneyimleri, becerileri ve o güne kadar elde ettikleri başarılar birbirine çok yakınsa, akılda tek bir soru kalıyor: Bu iş, hangi aday için “mükemmel iş?”

Deniz Yalım Kadıoğlu

Cağaloğlu Anadolu Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu. Üniversite döneminde Geniş Açı Fotoğraf Sanatı dergisinin yazar ekibinde yer aldı. İş hayatına Ernst & Young Türkiye’de Elektronik İnsan Kaynakları Uygulamaları Danışmanı olarak başladı. Bu görevinin yanında, kurumun insan kaynakları portalı insankaynaklari.com’un editörlüğünü de üstlendi. 2005 yılında Ankara’ya yerleşti. Kısa bir dönem Türk Kızılayı’nda İşe Alım Birim Yöneticisi olarak görev aldıktan sonra, çalışmalarına yayıncılık alanında devam etti. Aylık kültür ve yaşam dergisi Yolculuk’un editörü olarak Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gezi yazıları, röportajlar kaleme aldı. 2007 yılı sonunda yurt dışına yerleşerek evden çalışmaya başladı. Fransa’da yaşıyor. Başta Yolculuk dergisi olmak üzere çeşitli yayınlar için yazmaya devam ediyor. İngilizce ve Almanca biliyor, Fransızca öğreniyor. Yayınları: Kitap editörlüğü: “Sessizliği Bozmadan: Mezopotamyalı Bir Yoginin Yaşam Serüveni” (Yazar: Adnan Ananda Siddviho Çabuk, Doğan Kitap, 2008), “Anadolu’da Yolculuk (Kâmil Koç Otobüsleri A.Ş., 2007), “İnsan Kaynaklarında Yeni Eğilimler” (Ernst & Young - Hayat Yayınları, 2005). Kitap çevirisi:“Televizyonda Yapım ve Yönetim” (Gerald Millerson, 2009) Öykü: “Fil”, Notos Edebiyat dergisi, Şubat-Mart 2009.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder