StatCounter

##################################################### #####################################################

11 Haziran 2010 Cuma

ÇARPI/ Deniz Yalım Kadıoğlu

“Fidan Hanım’ın halini görünce kapıdan döndüm. Masasında oturmuş, başı dosyalara eğilmiş, bir eli saçının kıvırcıklarında, öbür elinde kırmızı kalemi... Projeyle ilgili sorularım öğleden sonrayı bekleyebilir. Yorgun görünüyordu, hatırını sorsam mı? Hoş, ne diyeceğini biliyorum, yıl sonu raporları, ücretler, yukarıdan gelen sıkıntılar, hepsinden biraz bahsedecek. Ama bence bu sefer farklı. Birkaç gündür yüzü asık, kendini bırakmış gibi. Saçı, makyajı yerinde ama sanki yürürken altındaki yer sallanıyor. Ne oldu acaba?”
Aslı, elindeki dosyayı bilgisayarının yanına bıraktı. Birkaç dakika sonra bu düşüncelerini unutmuş, ekrandaki verilerin arasında kaybolmuştu. İnsan kaynakları müdürünün onun gelişini fark ettiğinden habersizdi. Fidan yoğun görünüyordu ama Aslı’nın da sezdiği gibi bu bir iş yoğunluğu değildi. Facts Company’da geçirdiği seneleri düşünüyordu Fidan. Çiçeği burnunda bir uzman yardımcısı olarak başlamıştı, on seneyi aşkın süredir buradaydı. Geldiği zaman oradaki herkes, birlikte işe girdiği arkadaşları, müdürleri başka yerlere dağılmıştı. Bir o kalmıştı. Ne zorluklara tanık olmuş, ne krizler görmüş ama hiçbirinde soğukkanlılığı elden bırakmamıştı. Toplu işten çıkarmalar, satın almalar, bir bölümün kapanıp yenisinin açılması... Sesinin tonu, yüzünün rengi bile değişmemişti. Bu özelliğiyle kısa sürede Genel Müdür Orhan Bey’in takdirini kazanmıştı. Son dört yıldır insan kaynakları müdürlüğü görevini başarıyla sürdürüyordu.
“O zaman ne diye bu görevi hem de bir yabancıya verdiler?”
Sesli düşündüğünü fark edip hemen toparlandı. Koçluk fikrini kendisi sunmuş, yöneticiler ve yönetici adaylarıyla yapmak istediği çalışmaları bir bir sıralamıştı. Performans değerlendirme sonuçlarının üzerinden geçecekler, mevcut hedefleri değerlendirip yenilerini belirleyecekler, zayıf ve güçlü yanlarını konuşacaklardı. Önce satış ekibinden başlar, sonra öbür bölümlere geçerlerdi. Genel müdür bu öneriyi aylık yönetim kurulu toplantısında tüm bölüm müdürleriyle paylaşacağını söylemişti ama Fidan ses tonundan anlamıştı, kabul edecekti. Çok heyecanlanmıştı. Bu fırsatla geçen sene aldığı koçluk eğitimini hem de avucunun içi gibi bildiği şirkette hayata geçirecekti. “Sonra da zam isterim,” diye düşündü.
Bir hafta sonra genel müdürün odasına çağrıldığında, altı aylık programı hazırlamıştı bile. Ancak konuşma hiç de beklediği gibi gelişmedi. “Sizin işleriniz yeterince yoğun Fidan Hanım,” demişti genel müdür, “Arkadaşlarla yaptığımız toplantı sonucunda dışarıdan bir danışmanla çalışmanın daha uygun olacağını düşündük. Tabii bu sürecin idaresini size bırakıyoruz.” Şaşırmıştı Fidan. İlk defa o gün, başkalarının gözündeki konumunun sandığı gibi olmadığını anladı. Odasına dönmüş, gözlerine dolan yaşları ve öfkeden seğiren dudaklarını akşama kadar saklamıştı. Bölüm müdürlerinin onunla görüşmeye yanaşmadıklarına inanamıyordu, oysa tüm performans raporlarına, şirkete girdikleri günden beri gösterdikleri gelişmelere, çalışanlarıyla ilişkilerine hakim olan tek kişiydi. Tabii genel müdürden sonra... Gerçi Orhan Bey de birçok ayrıntıyı onun sayesinde öğrenirdi. O olmasaydı, ne muhasebe bölümündeki uzmanların çatışmasından, ne de pazarlama müdürünün yurt dışındaki pozisyonlara ilgisinden haberi olurdu. Fidan sayesinde birçok kriz daha çıkmadan önlenmişti.
“Rahatsız etmiyorum umarım?”
İşte orada, karşısında duruyordu. Yönetici Koçu Gaye Hanım, yumuşak sesi ve sakin bakışlarıyla sanki içini okuyordu.
“Buyrun, lütfen.”
“Şimdiye kadar yaptığımız görüşmelerden çok iyi geribildirimler aldım, güzel sonuçlar çıkacağını umuyorum, Fidan Hanım.”
“Öyle mi, neler konuştunuz ben de onu soracaktım.”
“Maalesef, bunları ne sizinle ne de Genel Müdürünüz Orhan Bey ile paylaşmamın imkanı yok. Ancak görüştüğüm arkadaşlar dilerlerse deneyimlerini tabii ki paylaşabilirler.”
“Onlar mı, yapmayın lütfen, onlar benimle konuşmak bile istemiyorlar.”
“Neden böyle düşünüyorsunuz Fidan Hanım?”
“Böyle düşünüyorum çünkü bunu açıkça ifade ettiler.”
“Peki, sizce bunun sebebi ne olabilir?”
“Bilemiyorum, üstelik birçoğuyla yıllardır tanışıyoruz.”
“Bakın Fidan Hanım, öncelikle bu konuda yalnız olmadığınızı söyleyeyim. Onları iyi tanımanız ya da içlerinden biri olmanız işleri kolaylaştırmıyor, hatta bazen zorlaştırıyor. İnsan kaynakları çalışanları çok ince bir çizgide yürürler. Bu öyle bir çizgidir ki, bir kere çizginin öbür yanına, yani şirket tarafına geçtiklerinde, çalışanların çıkarı yerine şirketin çıkarlarını kolladıklarında onların gözündeki imajları da zedelenir. Çalışanlarla karşılıklı bir güven ortamı yaratmaları zaten zordur, bu güven zarar gördüğünde çok daha zorlaşır. Siz hiç çizginin hangi tarafında olduğunuzu düşündünüz mü?”
“Gaye Hanım, ben de bu şirketin bir çalışanıyım ve çalıştığım yere, işime son derece bağlı bir insanım.”
“Şöyle açıklamama izin verin. Diyelim ki şirketin çok önemli bir bölümünün başındaki yönetici size geldi ve karar aşamasında yaşadığı güçlükleri, korkularını, bulunduğu konumla örtüşmeyen zayıflıklarını paylaştı. Aklınızdan ilk olarak bu kişinin kendine güvenini tazelemek mi, yoksa o konuma daha uygun birini bulmak mı geçer?”
“Bilemiyorum. Tabii öncelikle... Bilemiyorum aslında.”
“Bugüne kadar birçok projeyi, kritik süreçleri başarıyla yönettiğinizi biliyorum Fidan Hanım. Ancak zaman zaman farkında olmadan o ince çizginin bir yanına daha fazla geçmiş olabilirsiniz. Belki de bu çalışmamız, yaptığınız işin doğasıyla ilgili derinlemesine düşünmeniz için bir fırsattır, ne dersiniz?”
Acı acı gülümsedi Fidan.
“Önce şirkettekilerin beni patronun adamı olarak gördüklerini ima ediyorsunuz, sonra da bunun benim için bir fırsat olduğunu söylüyorsunuz. Ne diyorsunuz, anlayamıyorum açıkçası.”
“Bunun üzerine biraz düşünün, diyorum. Dilediğiniz zaman yine konuşuruz.”
Yalnız kalmıştı. Önündeki boş sayfaya bir çizgi çekti. Hangi taraftaydı? Arkasına yaslandı, bir süre yalnızca baktı. Masadaki kırmızı kaleme uzandı. Derin bir nefes aldı, çizginin bir yanına büyük bir çarpı yaptı.


Deniz Yalım Kadıoğlu

Cağaloğlu Anadolu Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü mezunu. Üniversite döneminde Geniş Açı Fotoğraf Sanatı dergisinin yazar ekibinde yer aldı. İş hayatına Ernst & Young Türkiye’de Elektronik İnsan Kaynakları Uygulamaları Danışmanı olarak başladı. Bu görevinin yanında, kurumun insan kaynakları portalı insankaynaklari.com’un editörlüğünü de üstlendi. 2005 yılında Ankara’ya yerleşti. Kısa bir dönem Türk Kızılayı’nda İşe Alım Birim Yöneticisi olarak görev aldıktan sonra, çalışmalarına yayıncılık alanında devam etti. Aylık kültür ve yaşam dergisi Yolculuk’un editörü olarak Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gezi yazıları, röportajlar kaleme aldı. 2007 yılı sonunda yurt dışına yerleşerek evden çalışmaya başladı. Fransa’da yaşıyor. Başta Yolculuk dergisi olmak üzere çeşitli yayınlar için yazmaya devam ediyor. İngilizce ve Almanca biliyor, Fransızca öğreniyor. Yayınları: Kitap editörlüğü: “Sessizliği Bozmadan: Mezopotamyalı Bir Yoginin Yaşam Serüveni” (Yazar: Adnan Ananda Siddviho Çabuk, Doğan Kitap, 2008), “Anadolu’da Yolculuk (Kâmil Koç Otobüsleri A.Ş., 2007), “İnsan Kaynaklarında Yeni Eğilimler” (Ernst & Young - Hayat Yayınları, 2005). Kitap çevirisi:“Televizyonda Yapım ve Yönetim” (Gerald Millerson, 2009) Öykü: “Fil”, Notos Edebiyat dergisi, Şubat-Mart 2009.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder