StatCounter

##################################################### #####################################################

11 Haziran 2010 Cuma

Öykü: Cengiz'in Ödülü Deniz Yalım Kadıoğlu, Serbest Yazar

"Bip!"
Kartını okutup içeri giriyor. Yüzünde derin bir gülümseme. Cengiz, şanslılardan. Her güne hevesle uyanıyor. Gömleğini ütülerken, duş alırken, tıraş olurken içinde hep aynı heyecan. Ofisin sabah mahmurluğu, gazete sayfalarının bahar yorgunluğu ve patronun ters tarafından kalktığı yatağı neşesine vız geliyor. O, düşlerindeki işe kavuşanlardan. Daha mesleğinin başında bir ayakkabı tasarımcısı.
Binaya ilk girişi dün gibi aklında. Gözlerindeki ışıltıyla bütün odayı aydınlatabileceğini hissetmişti. Bunu onlar da fark etmiş olacaklar ki, görüşmeden bir hafta sonra masasının başındaydı. Beş kişilik bir tasarım ekibinin altıncısı. Başlarında, yıllar önce onlar gibi bir tasarımcı olan Aynur Hanım. Kimi zaman gergin ama geçimli bir kadın, ekibi onu seviyor. "Cool Shoes" çok büyük bir şirket, sloganı "Her adım değerlidir". Cengiz de bu işe girmekle hayatının en önemli adımlarından birini attığını düşünüyor.
Cool Shoes'un kurulduğu günden bu yana işleyen üç kelimelik bir sistemi var: çalış, kazan, yüksel. Genel müdür televizyonlarda, gazetelerde, üniversitelerin kariyer günlerinde gururla bu sistemi anlatıyor. İşin doğrusu sistem işliyor da. Aynur Hanım bunun canlı örneği. Üniversiteden mezun olur olmaz gözlerini burada açtı. Üç aylık staj, tasarımcı asistanı olarak işe başlayışı, ardından tasarımcı ve kıdemli tasarımcı oluşu, en sonunda da "Spor Modeller" satış müdürlüğüne yükselmesi. Tam da genel müdürün söylediği gibi. Şimdi bir yandan Cengiz'in de içinde bulunduğu ekibi yönetirken, bir yandan da büyük mağazaların büyük müdürleriyle toplantılar yapıyor, Cool Shoes'un spor modellerinin satışlarını artırmak için projeler geliştiriyor. Hedefleri henüz bitmedi Aynur'un, gözü sistemin son basamağında: ortaklık. Bunun için önce kıdemli müdür, sonra birkaç bölümün yöneticisi olması gerek. Ya da başka bir şirkette, başka bir bölümün başına geçecek, beyin avcılarına gizliden gizliye göz kırpması ondan. Müdürlüğü aldı ya, bundan sonrası çok fark etmiyor. Yönetmek için doğmuş Aynur, X ya da Y şirketinde olması fark etmez, kısacası işin doğasına pek de bayılmıyor.
Oysa Cengiz için durum farklı. O, çocukluğundan beri ayakkabılara hayran. İnsanın tüm gizlerini sakladığı korunaklı evinden dış dünyaya atacağı ilk adımda, güvenini tazeleyen bir çift ayakkabısı olması Cengiz için çok önemli. Kendini hep bu inançla yetiştirdi, sokaklarda onun ayakkabılarını giyen huzurlu insanlar görmeyi düşledi. Şimdi düşleri bir bir gerçek oluyor. Şirketteki ilk üç yılında, neredeyse tüm tasarımları şehrin en şık mağazaları tarafından kapışıldı. Bu durum Cool Shoes yönetim kurulu üyelerinin dikkatinden kaçmadı ve terfisine daha birkaç yıl varken "Günlük Erkek Ayakkabıları" satış müdürlüğüne getirildi. Artık elinin altında üç müşteri temsilcisi, iki tasarımcı ve her canı çektiğinde kahve söyleyebileceği bir telefonu var. Şirket tarihinde ender görülen bu sıçrama, bir şişe şampanya ve Aynur Hanım'ın sesindeki çatalları abartılı kahkahalarla örtmeye çalıştığı kısa tebrik konuşmasıyla kutlandı.
Cengiz çok mutlu. Kartvizitine eklenen "kıdemli" yazısına değil de yeni odasına seviniyor. Küçük, ama onun. Burada, açık ofisin sabit uğultusundan, çalan telefonlardan ve günlük telaştan uzakta, kendi halinde, rahatça üretebilir. Aklına yeni modeller gelmeye başladı bile. Güzel, derin bir nefes alıyor, tam bilgisayarını açacakken telefon çalıyor. Arayan genel müdür. "Cengiz, odana yerleşince gel de şu müşteri dosyalarını vereyim sana, son ayın satışlarını da bir konuşalım."

"Sen bu şirketin yıldızlarındansın Cengiz, bundan sonra bize daha da faydalı olacaksın."

"Teşekkür ederim Orhan Bey."

"Biliyorsun, artık bu bölümün başarısı, geliştireceğin satış stratejilerine ve ekibinin performansına bağlı. Asistanından ayrıntılı bilgi alırsın ama ben sana birkaç önemli noktayı söyleyeyim..."

Böyle başlıyor toplantı ve bir buçuk saat sonra Cengiz, elinde müşteri klasörleri, aklında uçuşan kaygılı kuşlar ve büyük bir panikle odasına dönüyor. Yükselmenin daha fazla sorumluluk getireceğini zaten biliyordu, ama onun gibi yetenekli bir tasarımcıdan tasarıma dair her şeyi çekip almalarını anlayamıyor. Yüzünden belli, genel müdürün tek bir lafına bile itiraz edememiş. Kafasının içinde bir sürü Cengiz ona soruyor, "Peki şimdi ne olacak?". Eski masasına, çizim kağıtlarına dönmeyi nasıl da arzuluyor. Geri dönüp konuşmayı bile düşünüyor. Ama ne diyecek? Böyle büyük bir ödül... Nasıl geri çevrilecek?

Satış raporlarına bakarken başı dönüyor. Şimdiye kadar hiç sunum yapmadı, müşteriyle tebrik telefonları dışında hiç konuşmadı. Hiçbir şey satmadı Cengiz. Aynur Hanım geliyor aklına, onunla mı konuşsa, ne de olsa o da aynı yollardan geçmişti. Tam da o sırada kapıda beliriyor Aynur, "Tekrar tebrik ederim Cengiz'ciğim," diyor, "aramıza hoş geldin." Sesinde aynı çatal. Bakışından anlıyor Cengiz, içinden bir adım geri çekiliyor. Kendini güçsüz, güvensiz hissediyor.

Aradan dokuz ay geçiyor, yönetim kurulu gergin. Günlük Erkek Ayakkabıları bölümünde satışlar yerinde sayıyor, hatta geçen yılın aynı dönemine göre bir azalma bile olmuş. Satış müdürüyle yaptıkları toplantı da iyice canlarını sıkmış. Kaprisli bir müşteri gibi Cool Shoes'un modellerini eleştirip duruyor. Hele koltuğunun altında kendi çizimlerini getirmesi...
"Ben demiştim," diyor üyelerden biri, "o kadar yetenekli olmadığını söylemiştim."

"Eline geçen fırsatı değerlendiremedi, yazık," diyor öbürü.

"Ekibe ağırlığını da koyamadı, herkes ayrı telden çalıyor."

"Hayal dünyasında bu çocuk."

"Ben şirkete girdiğimde böyle miydim? Canavardım, canavar."

"Arkadaşlar büyütmeyin, her sistemde böyle ufak tefek aksaklıklar olur, hallederiz."

"Bize Cool Shoes'u sahiplenecek, kazançlarımızı artıracak insanlar lazım."

Sonunda Cengiz, banka hesabında çalıştığı yılların tazminatı, elinde karton bir kutuda kişisel eşyaları, tıpkı filmlerdeki gibi binadan ayrılıyor. Nereye gidecek, ne yapacak bilemiyor. Başarısızlık onu mahvediyor. Çok utanıyor Cengiz, haftalarca eve kapanıyor. Derken bir gün kapı çalıyor, delikte en yakın arkadaşı, elinde bir broşür. "Bak Cengiz," diyor, "sana ne buldum?"

Adam otuz yaşında, otuzundan sonra okul mu okunurmuş? "Hiç de öyle değil," diyor arkadaş. "Hem sen demez miydin, şöyle deniz derya bilgiye ulaşıp ustalardan el almak, onlarla öğrenmek lazım, diye? Bir başvur bakalım, ne kaybedersin?" Doğruya doğru, kaybedecek bir şeyi yok. Güveni de, hevesi de çoktan gitmiş.

Görüşmeler, sınavlar derken üç ay sonra kabul ediliyor. Şimdi Milano'da, dünyaca ünlü bir tasarım okulunun yüksek lisans programında, hem de burslu okuyor. Geçen ay bir İtalyan markasında çalışmaya başladı. Ekipte kırklı yaşların ortalarında bir sürü tasarımcı. Önümüzdeki sene şirket onu üç aylığına eğitime gönderecek. Bu, girer girmez gösterdiği üstün performansın ödülü.

Ne diyorduk?

Cengiz, mesleğinin başında, başarılı bir ayakkabı tasarımcısı.

Yüzünde derin bir gülümseme...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder